Bir şehri diğerlerinden ayıran unsurların başında mimari geliyor. Mimari üslubuna bakarak dünyanın neresinde olduğumuzu anlamak çoğu zaman mümkün. Şehirler insan zihninde simgeleriyle somutlaşıyor. Bizler İBF Doğan İnşaat olarak, şehirlerimize güzellikler katmak, uzun yıllar boyunca şehri süsleyecek eserler kazandırmak için çalışıyoruz. Güncel olarak satıştaki konut ve ofis projelerimiz hakkında fikir edinmek için buraya tıklayabilirsiniz.
Dünyada küçük büyük fark etmeksizin her şehrin sembol bir yapısı vardır. Bu küçük şehirlerde çoğu zaman bir saat kulesi iken, büyük ve tarihi açıdan önemli şehirlerin de görkemli simgeleri oluyor. Listemize ilk olarak esasında tarihi çok da eski olmayan ama bir şehir ve bir yapı ne kadar özdeşleşebilirse o kadar özdeşleşen bir eserle başlıyoruz. Eiffel Kulesi…
Günümüzde romantizmle de özdeşleştirilen Eiffel Kulesi’nin esasında romantizmle uzak yakın bir ilgisi yok. Günümüzden tam 126 yıl evvel inşa edilen kulenin amacı, Paris’te düzenlenecek demir çelik fuarında diğer ülkelere Fransız demir çelik endüstrisinin gücünü ispatlamaktı. Mimarı Gustave Eiffel inşaat sırasında planlanan bütçeyi bir milyon frank kadar aşmış. Hal böyle olunca şehrin yöneticilerini büyük bir panik kaplamış. Bir milyon frankın boşa gitmesi herkesi öfkelendirebilirmiş ancak daha ilk beş ay içerisinde 1,9 milyon kişi bu kuleyi ziyaret edince Eiffel masraflarını büyük ölçüde çıkarmış.
Fakat pek çok alternatif tarih kitabı kuleyi esas tasarlayan kişinin Gustave Eiffel olmadığını düşünüyor.
İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi ordusu Paris’i ele geçirince Fransız direnişçiler Nazi sembollerinin Eiffel Kulesi’nin tepesinde dalgalanmasına engel olabilmek için kulenin asansörünü bile bozmuşlar. Çünkü daha o tarihlerde bile Paris’in simgesi Eiffel Kulesi olmuş durumda.
Yazının başında kulenin romantizmle uzaktan yakından bir ilgisi olmadığını söylemiştik ancak 2008 yılında yaşanan bir olay romantizm ve deliliğin arasında bir yerde duruyor. 2008 yılında bir kadın resmi olarak Eiffel Kulesi ile evlendi ve Eiffel soyadını aldı.
New York City bir şehrin çok ötesinde adeta dünyanın her yerinden başarılı ve yetenekli insanın bulunduğu dev bir arena gibi. Şehrin pek çok ikonik simgesi var. Empire State Binası, Central Park, Time Square Meydanı ve tabii ki Statue Of Liberty yani Özgürlük Anıtı.
Pek çok bilim kurgu filminde uzaylılar dünyaya saldırdıklarında ilk olarak bu anıtın yıkıldığını ya da hasar aldığını görürüz. Yılda 4 milyon ziyaretçi ağırlayan bu yaşlı kadının hikâyesi ise son derece ilginç. Esasında Mısır’ı süslemesi planlanan bu heykel sonrasında Fransa tarafından ABD’ye hediye olarak gönderiliyor. Romalıların özgürlük tanrıçası Libertas’tan esinlenilerek yapılan heykel Amerikan rüyasının peşinden koşan göçmenler için hedefe vardıklarının sembolü olmuş.
Özgürlük tanrıçası Liberta’nın ayakkabı numarası ise 859… Ayrıca bugüne kadar üç insan Özgürlük Heykeli’nin tepesinden atlayarak hayatlarına son vermiş. İşte New York City’nin görkemli simgesi…
Roma İmparatorluğu asırlar boyunca dünyanın yönetildiği en önemli merkez konumundaydı. Büyük imparatorluklar halka ve dünyaya güçlerini ispatlamak için dev mimari yapılar inşa ederler. Tıpkı bizdeki Süleymaniye ve Selimiye Camileri gibi… Peki Colosseum’un tarihi ne? Aynı anda 50 bin kişiyi ağırlayabilecek şekilde tasarlanan bu binada insanlar sosyal sınıflarına göre oturuyorlardı. Soylular, vatandaşlar, köleler ve askerler… Sirk gösterileri, tiyatro oyunları, gladyatör dövüşleri gibi gösteriler için tasarlanan bu bina sadece Roma’nın veya İtalya’nın değil tüm Avrupa’nın en önemli simgeleri arasında.
Yeni kuşak bilmez. Fakat çok değil 1989 yılına kadar 2 farklı Almanya vardı. Birisi Federal Batı Almanya diğeri ise Sosyalist Demokratik Alman Cumhuriyeti (Doğu Almanya). Ve ikiye bölünen Berlin’de Doğu Almanların Batıya kaçmasını önlemek için inşa edilen Berlin Duvarı da önemli simgelerden biriydi. 1961 yılında inşa edilen duvarın içerisinde şehrin bir başka mimari simgesi olan Brandenburg kapısı da vardı. İlk başta tel örgülerle çekilen sınır sonra yerini duvara bıraktı ve kaçanların kolay görülebilmesi için duvarın doğu tarafı beyaza boyandı. Birçok insan bavulların içinde, tünellerde, araba bagajlarında hatta balonlarda batıya kaçmayı başarsa da 200’den fazla insan kaçmaya çalışırken duvarda hayatını kaybetti.
1989 yılında yıkılan duvarın kalıntıları bugün müzelerde sergileniyor ve bir kısmı da hala ayakta ve sokak sanatçılarının eserlerine ev sahipliği yapıyor. Bu duvar, birçok sinema filmine de konu oldu. Merak edenler için: Başkalarının Hayatı, Elveda Lenin, Der Tunnel gibi filmler hem dönemin atmosferini gayet iyi yansıtıyor hem de büyük bir seyir zevki vadediyor.
Hemen hepimiz bu katedrali, Kremlin Sarayı ile karıştırmışızdır. Bu katedral rengarenk ve kremayı andıran sevimli kubbeleriyle sadece Kızıl Meydan ya da Moskova’nın değil, bütün Rusya coğrafyasının en ünlü binası. Güzel görünümü ile şöhretinin hakkını veren katedral, halk ve tarihçilerin Korkunç İvan olarak bahsettiği Rus Çarı İvan tarafından zaferlerinin bir sembolü olarak inşa edilmiş. Hansel ve Gretel masalından çıkıp gelmiş gibi duran bu binadaki 8 kubbe 8 farklı zaferi simgeliyor. Günümüzde müze olarak ziyaretçilerini ağırlayan yapı Kremlin Sarayı’nın hemen yanında misafirlerini bekliyor.
Rus Çarı Korkunç İvan’ın katedralin İtalyan mimarı Barma’ya verdiği ödül ise evlerden ırak. Katedrali çok beğenen çar, aynı güzellikte yeni bir binayı başka bir ülkeye yapmasın diye mimar Barma’nın gözlerini oyduruyor. Bu hikâye başka mimarlar ve hükümdarlar için de sıklıkla anlatılır. Doğruluğundan emin olunamasa da gerçekten bu efsaneye neden olabilecek kadar güzel bir binadan söz ediyoruz.
İBF Doğan İnşaat olarak biz de şehrin simgesi haline gelecek eserler var etmek için çabalıyoruz. Kalite, estetik mimari ve güvenin birleştiği nokta İBF Doğan İnşaat’ın yeni yaşam alanlarındaki yerinizi almakta geç kalmayın.